İnci Erdoğan

Kategoriler
Uncategorized

Danışan Yorumları

Danışan Yorumları

Sınav stres ile başa çıkmakta çok zorlandığım pandemi döneminde okulum aracılığı ile İnci Hanım ile tanışmıştım. “Koçluk” kavramı o zamanlar bana pek bir şey ifade etmese de zaman geçtikçe hem koçluğun hem de koçumun değerini çok iyi anladım. Arkadaşlarım ve ailem dışında rahatça mutluluğumu, üzüntümü, endişelerimi paylaşabileceğim bir insan daha edinmiş oldum. Sıkıştığım noktalarda İnci Hanım bana hep doğru soruları sordu, cevaplarını da beraber bulduk. Kendimi ve etrafımdakileri daha iyi anlamamı ve koşulları en iyi şekilde şekillendirmemi sağladı. Eksikliğini fark etmediğim beceriler kazandım (hatta resmen büyüdüm diyebiliriz). İnci Hanım kısa sürede, iyi ki tanışmışım hayatıma katmışım dediğim insanlardan biri oluverdi.

İnci Hanım’la, bir projede irade dışı bir eşleşme sonucu bir araya geldik. İyi ki de öyle olmuş. Yüz yüze gelme fırsatımız olamadığı için uzaktan görüşmelerimizi yaptık. Hiç düşünmediğim kadar verimli görüşmeler oldu.

Sıkıntıda olduğum ve bu sıkıntımın kaynağını betimleyemediğim belirsiz bir süreçteydim. Her görüşmenin ardından beynimin berraklaştığını hissederek telefonu kapattım.  Benim için çok keyifli ve anlamlı bir koçluk deneyimdi. Yakın bir dostunuzla uzun uzun sohbet etmek gibi…

Fırsatını bulmuşken, yine çok teşekkür ederim. İyi ki varsın…

 

Sevgilerimle…

Hayatımı zorlaştıran konuların aynılarını deneyimlemiş başka insanlarda kendimi izledim.

Kadın kadının en büyük nokta noktasıdır diyenlere inat kadın kadının can suyudur dedik, kah şaşırdık, kah güldük, kah üzüldük, kah öğrendik. Fiber kablolar olsa da aramızda inadına tutuşur gönüller hasbıhal ile. Kadın büyüdükçe, güzelleştikçe, kendini sevdikçe toplumlar da seviye atlar. Bu gruba kısa yolculuğumda bıraktığı uzun izler için çok teşekkür ediyorum 🙏 Başta Gülüş, İnci ve Tuba olmak üzere kare kare ekranıma düşen güzel yürekli kadınlara bilgelik dolu bir hayat diliyorum. Keyifle geçti, yeni keyiflerde buluşmak dileğiyle 🙏🙏🙏

İnci nin dost eli bana tam pandemi başlangıcında, LGS ye hazırlanan ergen bir çocukla başa çıkmaya çalıştığım, hepimizin evden çalıştığı depresif dönemimde uzandı. İnsan bu psikolojide sorunları büyüttükçe büyütüyor ve çözülemez halde görüntü alıyor. İnci tüm sakinliği, profesyonelliği ve disipliniyle önce durumun fotoğrafını çekmemi sağladı; sonra da bana çözüm yollarına dair çıkış yolları ve ipuçları gösterdi. Sorularıyla, çaresiz olma bakış açısından kurtulup; çocuğuma da kendime de faydalı olmamı sağladı.   Teşekkür ediyorum.

Merhaba ben Ayça,

İnci Hanım’ın koçluğuyla içinden çıkamadığım bir yığın işimi, bir ucundan tutup düzene koyabilmeyi denedim, koçumun direktifleriyle kendime hayatımda neyin daha önemli olduğunu sordum, cevaplarımla ilerde kendimi nerde görmek istediğimi daha net şekilde anladım. İhtiyacım olan şey daha sağlam adımlar atmak! İnci Hanım’ın koçluğu, içinde kaybolduğum konularda kendime ışık tutmamı sağladı. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum, sevgilerle…

Ayça

Hiperkadın..

Hayatımın hiç tatmadığım yanı,

Tanımadığım sokaklarım..

Yeni keşfettiğim bu topraklarda kendimle  hür olmayı öğrendim.

“Günümüz insanlarının; içsel huzur, mutluluk ve kişisel gelişim konularını aradığı bu pandemi günlerinde tanıştığım koçluk kavramını incelemeye başladım. Koçum İnci Erdoğan ile tanışmam benim hayat arayışında,  geleceğe daha özgüvenli ve pozitif bakamama büyük katkı sağladı. Bu sebeple kendisine şükranlarımı sunuyorum.”

İnci hanımla tanışmamız kariyerime ilgili bocaladigim bir döneme denk geldi. Kendisiyle hayattan adil beklentim nedir ne beni mutlu eder hayallerim ile kendimi zorladığım gerçekler arasında sıkıştigim bir dönem ettiğimiz sohbetler kendimi bulma yolculuğumda yardımcı oldu. Hayatının bir döneminde kendisiyle yollarımızın keşişmesinden ötürü müteşekkirim.

Koçluğu İnci Hanım ile birlikte tanıdım, daha öncesinde bir fikrim ve bilgim yoktu. Çok şanslıyım ki çok iyi bir koça denk geldim. Görüşmelerimiz de bana bir ayna tuttu ve kendime itiraf edemediğim gerçekleri dile getirmemi sağladı. Kendime sadece olumsuzluklar, karamsarlıklar yüklemişim. İnci Hanım sayesinde bunun farkına vardım olumsuzlukları gördüğüm kadarıyla artık olumlu yönleri de görebiliyorum. İlk görüşmemizden sonra bile ne zaman kendime yüklensem İnci Hanım ile görüşmem gelip hayata bütün yönleriyle bakmaya çalıştım ve sayesinde bunu yapabildim. İnci Hanım benim çok güzel bir aynam oldu ve cevapları bulmamı sağladı onun sayesinde düşünmediğim ve bakmadığım yerden bakmayı öğrendim. Hayatımda birçok şeyin değişmesini sağladı ve konuşması sayesinde ilerleyen zamanda da benim hayata geniş açıdan bakmamı sağlayacak.

Farkındalik farkındalık dedim başımın etini yiyorum yıllardır. Bana farkındalığın dibine vurduran Hiper Dayanışma. Ben neymişim beeee dedirten omuzlarım dik başım dik yürüme adımlarıma bir katkı daha sağlayan İyi ki dayanışma oldu aramızda ve devam edecek 🙏🙏🙏

İnsanların sadece gideceği yer için navigasyona ihtiyacı yoktur, bazı zamanlarda kendi içinde yol göstericiye ihtiyaç vardır, bana kendi yolumu bulmam konusunda yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim.

Kategoriler
blog

Cevap Sensin

Cevap Sensin

Şimdi bana “Soru neydi peki?” diye sormak isteyebilirsiniz. O zaman ben de size “Ne olmasını isterdiniz?” diye soruyorum. Aslında sadece sorular için geçerli değil bu.

“Ben bu duruma nasıl düştüm” dediğinizde, size sergilediği tavır karşısında ne yapacağınızı şaşırdığınız kişilerle karşılaştığınızda, çocuklarınıza neyi nasıl anlatacağınızı bilemediğinizde, kendinizi karşı tarafa tam aktaramadığınızda, hala neyi istediğinizi netleştiremediğimizde ve hatta hayattaki bir sonraki adımın ne olacağını bilemediğinizde…

Aslında cevap basit, her şeyin cevabı “SİZ” siniz, cevap “SEN” sin. Her ne yaşarsanız yaşayın, kafanızda soru işareti oluştuğunda içinize dönün ve kendi içsesinize kulak verin. Bırakın çevrenizdekiler ne söylerse söylesin. Bu kararı verecek olan ve kararın sonuçlarını yaşayacak olan sizsiniz.

Seçiminizin sonuçlarının sorumluluğunu üzerinize alabildiğiniz sürece inanın hiçbir sorun yok. Ve siz zaten kendiniz için en olması gerekene karar vereceksiniz.

Ama bazen korkuyoruz değil mi? Bunları bilsek de uygulaması bazen o kadar kolay olmayabiliyor. Çünkü hayatımız boyunca bize öğretilmiş olan korkular, inançlar devreye giriyor. Onlar artık bizim bir parçamız ve onlar olmadan düşünmek çok zor. Bu korku ve inançlarla kendi çaresizliğimizi kendimiz yaratıyoruz.

Okuduğum muhteşem bir kitapta şöyle diyordu: “Size öğretilen ve anlatılan dünyanın, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir.

Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değildir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla öğretilir. “Evet, korku bize “öğretilen” bir duygu”. Önce bunu farkına varalım!

Peki, ne yapabiliriz? Değiştirebilir miyiz? Tüm hayatımız boyunca boynumuza asılı duran tüm o hisler. Bize artık ağır gelen ama yine de taşımaya çalıştığımız… İstersek EVET. Her şeyi değiştirebiliriz. Değişim kolay değildir bununla birlikte asla imkansız değildir.

Yeter ki isteyin ve karar verin. Bazen uzman birinden biraz yardım almak gerekebilir . Daha objektif bir göze ihtiyaç duyulabilir. Asıl önemli olan niyetimizdir ve niyet ettiğimizde tüm kapılar o yolda açılır. Tesadüf diye tanımladığımız şeyler yaşamaya başlarız. Acaba gerçekten tesadüf müdür?

Korkunun ve bahanelerin müptelası olmuş insanlar vardır bir de. Bu insanlar değişim için o ilk adımı atmaya çekinirler çünkü bunu yaparlarsa “konfor alanı” dediğimiz rahat bölgelerinden dışarı çıkmış olacaklardır.

Çünkü yeni bir şeyleri denemek çalışmak demektir, emek demektir bazı şeylerden vazgeçmek demektir. Oysa ki, konfor alanında ne kadar mutluyuz, değil mi? Her şey yıllarca aynı… Aynı bildiğimiz işi yapıyor, aynı saatlerde evden çıkıp aynı saatlerde ve aynı şekilde eve dönüyoruz.

Etrafımızdaki kişilerle aynı şeyleri konuşuyoruz. Bu da bize rahatlık sağlıyor tabii ki çünkü her şey garanti. İlave bir çaba harcamaya gerek yok. Nitekim kararı rahat bölgede kalmaktan yana kullanırlar. Risk yok diye düşünürler. Halbuki hiçbir şeyin garantisi yoktur hayatta. Hele ki konfor alanında kalacağız diye kaçırdığımız o güzel AN’ların..

Kısaca yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, bu güce sahipsiniz. Bunun için önce niyet, sonra emek. Ve bu yolu seçerken ve seçtikten sonra, karşınıza çıkan her soruda cevap “SİZ” siniz. Cevap “SEN” sin.

Unutmayın ki geçip giden zamanın telafisi yoktur. Bu bence en büyük risktir. Bir şeyler değişmeliyse hadi hemen bugün başlayın. Değişimi ve sonuçlarını gördükçe çok daha fazlasını isteyeceksiniz.

Hepinize sağlıklı, mutlu ve değişimlerle dolu bir yıl diliyorum.

İnci Erdoğan – Profesyonel Yaşam Koçu

Kategoriler
blog

PATOLOJİK Eleştirmen Sesiniz Size Ne Diyor

Patolojik Eleştirmen Sesiniz Size Ne Diyor?

Sabotajcı ya da patolojik eleştirmen, size saldıran ve sizi yargılayan iç sesinizi betimlemek için kullanılır. Herkesin eleştiren bir iç sesi vardır.

Eleştirmen yanlış giden işler için sizi suçlar. Sizi başkalarıyla ve başarılarınızı da onların başarılarıyla karşılaştırıp yetersiz bulur. Erişilmesi olanaksız mükemmellik ölçüleri koyar ve sonra en küçük hatanız için sizi hırpalar.

Tüm hatalarınızı kayda geçirdiği halde başarılarınız ve güçlü yanlarınızdan söz etmez. Ona göre hep en iyi olmanız gerekir. En iyi değilseniz hiç birşey olamazsınız. Size salak, yetersiz, çirkin, bencil, zayıf gibi adlar takar ve öyle olduğunuza inanmanızı sağlar.

Sesi öyle kandırıcı, o kadar düşüncelerinizin dokusuna işlemiştir ki, onun yıkıcı etkilerinin farkına varamazsınız. Kendinize karşı saldırılarınız mantıklı ve haklı görünür. O sizin tanıdık bir parçanızdır. Eleştirmen, psikolojik bir çakaldır. Her saldırısı kendiniz hakkındaki duygularınızı zayıflatır, yok eder.

Onun hakkında bilmeniz gereken en önemli özellik, onun bir çeşit steno kullanmasıdır. Örneğin yalnızca,”tembel” diye bağırır ama bu iki hece size babanızın yüzlerce kez tembelliğinizden yakınması, tembelliğinize atıfta bulunması, tembellikten ne kadar nefret ettiğini anlatmasını anımsatır. Eleştirmen bu sözü söylediği an hepsini tüm ağırlığı ile duyarsınız.

Sanki kendi iradesi varmış gibi görünse de, eleştirmenin bağımsızlığı yalnızca bir yanılsamadır. Gerçekte onu dinlemeye, ona inanmaya alıştığınız ve onu susturmayı öğrenemediğiniz için durum böyle görünmektedir.

Ne var ki, alıştırmalar yaparak onun söylediklerini çözümlemeyi ve savlarını çürütmeyi öğrenebilirsiniz. Sizin özgüveninizle ilgili duygularınızı zehirleme fırsatını bulmadan önce ONU SUSTURABİLİRSİNİZ!!!!

Eleştirmenin Doğuşu

Eleştirmen, erken çocukluk çağındaki “iyi biri değilim” duygularından beslenerek işe başlar. Onun sesi, onaylamayan anne – baba sesidir. Bu onaylanmama durumu beş başlık altında toparlanabilir:

1- Çocukların bazı gereksinimlerinin, zevklerinin veya davranışlarının aile tarafından ahlaki zorunluluklara uymuyor şeklinde yanlış etiketlenmesi: Örneğin çocuk kendisinin tembel, bencil olduğunu, sokak serserisine benzediğini, terbiyesiz olduğunu duyarsa , o sözü duyduğu olayı kısa sürede unutup sözcüklerin taşıdığı anlamla başbaşa kalır.

2- Anne – babaların davranış ile kimliği ayırt etmede başarısız olması: Sokakta koştuğu için kendisine kötü denilen çocuk gibi.

3- Anne – babadan gelen olumsuz mesajların sıklığı: Siz iyi biri olmadığınız yalanını anne babanızın yaptığı ilk çıkışta değil, yinelenen eleştirilerde öğrenirsiniz. Mesajın içinize yerleşmesi için bir çok kez “Neyin var senin?”, “Şu yaptığına baksana!” gibi azarlar işitmeniz gerekir.

4- Anne – baba davranışlarındaki tutarsızlıklar: Tutarsız davranışlara hedef olan çocuklar çoğu zaman anlatılamaz bir suçluluk duygusu geliştirirler. Yanlış bir şey yaptıklarını hissederler. Ne var ki, kuralları yerli yerine oturtamadıkları için neyin yanlış olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktur.

5- Anne – babanın yaptığı eleştirinin yanında: “Seni reddediyorum” şeklinde bir mesaj varsa bu çocuk için duyabileceği en korkunç şeydir ve asla unutmaz.

Peki bu eleştirmeni neden dinliyorsunuz? Çünkü eleştirmen aynı zamanda sorunlarınızı görmenize ve belli bazı gereksinimlerinizi karşılamanıza da yardımcı olmaktadır. Örneğin: doğru olanı yapma gereksinimi, kendini iyi hissetme gereksinimi (geçici bir süre daha özgüvenli hissetmenizi veya anne babanız tarafından kabul edilmiş hissetmenizi sağlayabilir), başarma gereksinimi.

Diğer yandan da acı veren duygularınızın azalmasına yardımcı olmaktadır. Örneğin;  başarısızlık korkusu yaratarak riske girmekten alıkoyar ve böylece sizi gerilimden uzak tutmuş olur, kendinizi reddetmenizi sağlayarak başkaları tarafından reddedilmekten alıkoyar, sizi cezalandırarak suçluluk duygunuzla başetmenize de yardımcı olur. Ve tüm bunları yaptığı için de, yıllar içerisinde pekişir.

Eleştirmenle Başa Çıkmanın Yolları:

Eleştirmenle başa çıkabilmek için önce onu tanımanız gerekir.En güçlü yanı gizliliğidir, bu nedenle onun sesini tanıdığınızda büyük bir zafer kazandınız demektir. Onu yakalayabilmek için:

*Aşağıdaki gibi zorlayıcı durumlardaki iç sesinizi yakalayın:

Yabancılarla tanıştığınızda

Cinsel olarak çekici bulduğunuz kişilerle yakınlaştığınızda

Hata yaptığınızda

Eleştirildiğiniz, savunmaya geçtiğiniz durumlarda

Otorite figürleri ile etkileşimde

Reddedilme veya başarısızlık riski taşıyan durumlarda

Anne babanız veya sizi onaylamayacak biri ile görüştüğünüzde

*Birkaç gün boyunca veya yukarıdaki durumlarda, içsesinizin size söylediği cümleleri bir kağıda yazın. Ve her bir cümlenin size ne hissettirdiğini, ne yapmanızı sağlamaya çalıştığını veya ne hissetmekten ve yapmaktan kaçınmanızı sağladığını  farkedip karşısına yazın: ……… hissetmem/yapmam için ……………….. yapıyorsun şeklinde belirtin.

Eleştirmeni ortaya çıkardıktan sonra onu etkisiz hale getirebilirsiniz. Bunun için, aşağıdaki yöntemlerden kendinize uygun olanı seçebilirsiniz:

1- Karşılık Vermek: Sabotajcı ortaya çıktığı zaman veya çıkacağını hissettiğinizde ona ne söylerseniz durdurabilirsiniz? Bunun üzerinde düşünün.

Howitzer mantralarını kullanabilirsiniz: “Kes şunu!”, “Bunlar yalan!”, “Benimle uğraşmayı kes!” gibi. Veya eleştirmen sizi eğer, …… olmalı, …… yapmalısın şeklindeki bir zorunluluğu öne sürerek eleştiriyorsa o zaman bu zorunluluğun ilk gereksinimini ve size uymamasının nedenini söyleyerek de karşılık verebilirsiniz.

Örneğin, “Daha iyi bir işin olmalı” yerine “Mevki sahibi olmak babamın kuralıdır. Ancak, benim işim güvenli ve rahat.Belirsizlik ve stres istersem, işimi o zaman değiştiririm” gibi.

2- Bedel sormak: Onu dinlemek bana neye mal oluyor ? sorusu üzerinde düşünün.

3- Hatalarınızı yeniden çerçeveleyerek söyleyin: Hata, sonradan düşününce farklı yapmış olmayı isteyeceğiniz bir eylemdir. Yani siz eylemi yaptığınız an, gereksiniminizi karşılaması en olası olanı, en mantıklı olanı yaparsınız. Onu hataya dönüştürense sonradan yapılan yorumdur. Hatalarınızı “kötü” diye etiketlemek yerine “etkisiz” oldu diyebilirsiniz. Hata yaptığınız için kendinize “Aptal!” demek yerine “…….. yaparak bir hata yaptım, herkes hata yapabilir, şuan ne yapabilirim?” diye düşünebilirsiniz. Kendinize sevecenlikle yaklaşın.                                                                                                      

4-Bilişsel bozukluklara karşılık verme: Bilişsel bozukluklar, gerçeği, gerçek olmayan şekilde yorumladığınız düşünme alışkanlıklarıdır. Eleştirmen en çok bu araçları kullanır. Aşağıdaki gibi kategorize edebiliriz;

***Aşırı genelleme: Her, hiç, herkes, hiçkimse, asla, hepsi gibi kelimeler içeren cümleler aşırı genelleme cümleleridir. Örneğin: ”Kimse beni sevmiyor!”. Bu tarz bir dile sahipseniz kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

            Bu sonuca varmak için hangi kanıtlara sahibim?

            Bu kanıtlarla başka hangi sonuçlara varılabilir?

            Bunun doğruluğundan nasıl emin olabiliyorum?

            Dünyada bunu yapan tekbir kişi bile yok mu?

***Genelleyici etiketleme: Genelleyici etiketler “salak, sakar, umutsuz, korkak, nankör, bencil” gibi sıfatları ve “yenilmek, başaramamak” gibi filleri içerirler. Bu etiketlerin yalnızca bir parçanızı ve deneyiminizi belirttiğini anlamak önemlidir. Örneğin : “Şişmanım!” yerine “İdeal kilomdan 7 kilo fazlayım” diyebilirsiniz. “Kötü bir anneyim” demek yerine yaptığınız iyi şeyleri ve güçlü taraflarınızı sayabilirsiniz.

***Süzgeçten Geçirme: Yaşadığınız durumda sadece olumsuz yönleri görüyorsanız yapmanız gereken başınızı kaldırıp çevreye bakmak için çaba göstermektir. Bu şekilde, genelden süzerek ortaya çıkardığınız olumsuzlukların tam karşıtlarını bulabilirsiniz. Kendinize “resmin bütününe bakalım” diyerek hatırlatma yapabilirsiniz.

***İki Kutuplu Düşünme: Yaşamı ak ya da kara olarak görmek yerine gri tonları da farketmek çok yardımcı olur. Belirleyici olma (örneğin ifade ederken yüzdeler kullanma), bu konuda etkili olabilir. “Hiçbirşeyi zamanında bitiremiyorum” yerine “İşlerin yüzde seksenini zamanında bitirdim” diyebilirsiniz.

***Kendini Suçlama: Olan herşeyden kendini suçlama eğilimidir. Böyle bir drumunuz varsa kullandığınız yargılayıcı ifadeler yerine gerçekçi ifadeleri seçin. “Hepsi benim suçum!” yerine “İşler azaldığı için işten çıkarıldın, işlerin azalması ise senin suçun değildi!” diyebilirsiniz.

***Kişiselleştirme: Eleştirmen size sürekli başkaları ile karşılaştırıyorsa ona herkesin farklı olduğunu, farklı ölçüde güçlü ve zayıf yanlar taşıdıklarını hatırlatın. “Herkesin gözü senin üzerinde!” yerine “Aslında onlar bana değil topa bakıyor!” diyebilirsiniz.

***Zihin okuma: Bazen konuşan kişinin kelimelerini kendinize göre yorumluyor olabilirsiniz. Oysaki sadece anlattığı şeyi tarafsızca duymak sizi gerçeğe döndürecektir. Bunun için “Hiçbirşeyi varsayma!” sözünü kendinize sık sık hatırlatmalısınız.

***Denetleme Yargıları: Denetleme yargıları de başkalarının mutsuzluk ve acılarından kendinizi suçlamaktır.

Eleştirmen her konuştuğunda yukarıdaki şekillerden uygun olanını seçip ona karşılık verirseniz zamanla iç sesinizin değişmeye başladığını göreceksiniz. İç sesinizin değişmesi duygularınızı, düşüncelerinizi, davranışlarınızı ve bu da tüm hayatınızı değiştirir.

Matthem McKay ve Patrick Fanning`in “ÖZGÜVEN” isimli kitabındaki eleştirmen kısmının özetidir.

İnci Erdoğan – Ebeveyn Koçu

Kategoriler
blog

Armağanlı Çocuklar

Armağanlı Çocuklar

İngilizce”de “Gifted Children” diye bir tanımlama var. Türkçesi “Armağanlı Çocuklar”. Bu tanım herhangi bir konuda üstün yeteneği olan çocuklar için kullanılıyor.

Türkiye geneline baktığımızda ise bu çocukların çoğu neredeyse “sorunlu çocuk” olarak etiketleniyorlar. Çünkü herkes gibi değiller. Çabuk öğrenip çabuk sıkılabiliyorlar, daha hareketli, daha duygusal olabiliyorlar. Sorguluyor ve karşı çıkıyorlar.

Her şeye verecek bir cevapları var, kolay kolay söz dinleyemeyebiliyorlar. Biz büyükler ise onlara nasıl davranacağımızı bilemez bir halde panikleyip yanlış kararlar verebiliyoruz. Yanlış davranışlar ve kararlar da sonuçta bu çocuklarda özgüven azalmasına, sosyal fobilere hatta depresyona bile yol açabiliyor.

Peki ne yapmalıyız?

Öncelikle şunu hatırlamamız gerekiyor: her çocuk kendine özgü bir armağanla dünyaya geliyor. Onları oldukları gibi kabul etmeli, duygularını ve ihtiyaçlarını anlamaya çalışmalıyız.

Onlarla konuşurken kelimelerimizi dikkatli seçmeli, pozitif bir dil geliştirmeliyiz. Kabul gördüklerini hissettikleri zaman rahatlayacak , sakinleşecek ve onlar da kendi armağanlarının farkına varmaya başlayacaklar.

Duygularını anlamak ve duygularımızı anlatmak özellikle çok önemli. Her konuda olduğu gibi bu konuda da örnek olmalı ve öncelikle kendimiz çocuğunuza yaşadığımız duyguları ve bu duyguların bizim üzerimizdeki etkilerini kelimelerle ifade etmeliyiz.

“Bugün canım sıkkın toplantımız biraz keyifsiz geçti, çok istediğimiz bir işi yapamayacağımızı öğrendik, şu an biraz üzgünüm, yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyorum” cümlesinde olduğu gibi.

Aynı şekilde, çocuğun yaşadığı özel bir durum karşısında da onun duygularını anladığımızı belli edebiliriz: “Arkadaşın sana vurduğunda canın acıdı ve ağladın. Senin canını yakmasına ben de çok üzüldüm. Kimsenin senin canını acıtmaya, senin istemediğin şekilde sana dokunmaya hakkı yok. (bir süre sonra çocuğunuz konuşmaya hazır olduğunda) Arkadaşının senin canını bir daha acıtmaması için onu durdurabilecek bir yöntem geliyor mu aklına? Evet, sana katılıyorum, bu aklına gelen üç fikri deneyebilirsin: Ona “dur/ yapma/ bana dokunma/ bunu istemiyorum” diyebilirsin, hala canını yakmaya çalışıyorsa oradan uzaklaşabilirsin, yanına tekrar gelip seni rahatsız etmeye çalışırsa öğretmenine durumu anlatıp ondan yardım alabilirsin.”

Böyle bir dil geliştirebilmemiz için öncelikle bizim çocuğa olan bakış açımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Onu nasıl değerlendiriyoruz? Çocuğumuzu tanımlayacak olsak seçeceğimiz ilk 3 kelime ne olurdu? Onunla olmaktan zevk mi alıyoruz yoksa onunla geçirdiğimiz zamanlar çekilmez bir hal mi alıyor? Onun hatalarına mı yoksa başarmaya çalıştıklarına mı odaklanıyoruz? Çocuğumuzun çabasını mı yoksa ulaştığı sonucu mu takdir ediyoruz? Kendimizi eleştiren ebeveyn mi yoksa destekleyen ebeveyn mi olarak tanımlarız?

Bunları kendinize tek tek sormanızı rica edebilir miyim? Cevaplar çok önemli! Çünkü ona karşı hissettiklerimiz aslında ona hissettirdiklerimizdir. Bunun bilinciyle hareket etmemiz gerekir.

Tüm bu cevapları verdikten sonra çocuğun nasıl hissettiğini fark etme şansımız artacak. Farkettikçe anlayacak, anladıkça kabullenecek, kabullendikçe bize verilen armağanları daha da çok seveceğiz ve biliyoruz ki sevgi tüm dünyayı değiştirebilecek güçtedir.

İnci Erdoğan – Ebeveyn ve Öğrenci Koçu